GELENEK VE GÖRENEK


ÇUKURBAĞ KÖYÜ GELİR DURUMU

Çukurbağ Köyü halkının geçim kaynaklarını tarım ve hayvancılık oluşturmaktadır. Kasaba halkının bir bölümünün Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde işçi olarak çalışması ve yaz tatillerinde köye gelmeleri ayrıca ekonomik katkı sağlamaktadır. Köyümüzde 5.000 dekar ekilebilir ve sulu tarıma açık arazi bulunmaktadır. Hayvan sayısı olarak 40 adet büyükbaş ve 500 adet küçükbaş hayvan bulunmaktadır.

Çukurbağ Köyünün Tarım Olarak Üretim ve Gelirleri;
Köyde tarım ürünleri olarak en çok buğday, arpa, mısır, kiraz, şeftali,  nohut,fasulye ve son yıllar özellikle devlet desteğiyle geliştirilen yem bitkileri ekimi yapılmaktadır.


BUĞDAY ÜRETİMİ

Köyde yıllık ortalama 2.000 dekar buğday ekimi yapılmaktadır. Dekar başına ortalama 450 kg düşünüldüğü zaman yıllık üretim olarak 2000x450: 900 ton buğday üretimi yapılmaktadır. Günümüz koşullarında köye gelir sağlamaktadır



ARPA ÜRETİMİ


Köyde yıllık ortalama 750 dekar arpa ekimi yapılmaktadır. Dekar başına ortalama 300 kg düşünüldüğü zaman yıllık üretim olarak 750 x 300 : 225 ton arpa üretimi yapılmaktadır.
Günümüz koşullarında köyümüze gelir sağlamaktadır.

YEMLİK VE SİLAJLIK MISIR ÜRETİMİ


Çukurbağ Köyü yıllık ortalama 200 dekar yemlik mısır, 40 dekar silajlık mısır ekimi yapılmaktadır. Dekar başına ortalama yemlik mısır üretimi 500 kg dan düşünüldüğü zaman yıllık üretim olarak 200x500:100 ton yemlik mısır üretimi yapılmaktadır. Bununda gelir olarak değerlendirilmesi yapıldığı zaman köyümüze gelir sağlamaktadır. Silajlık mısır üretimi ise genellikle satış olarak değil hayvan besi ve bakımında kullanılan, yem masrafını azaltmak için ekilen, bu ürünün hayvancılık yapan kimselere katkıları olduğu düşünülmektedir. Bununda masraftan kar ettirdiği düşünülerek köyümüze gelir getirdiği bilinmektedir.

 

NOHUT ÜRETİMİ


Köyümüzde yıllık ortamala 75 dekar nohut ekimi yapılmaktadır. Dekar başına ortalama nohut üretimi 150 kg olarak düşünüldüğü zaman yıllık olarak 75x150:11250 kg. üretim yapılmaktadır. Bununda günümüz koşullarında değerlendirilmesi halinde köyümüze gelir sağlamaktadır.

FASULYE ÜRETİMİ


Köyümüzde yıllık ortalama 3.000 dekar fasulye ekimi yapılmaktadır. Dekar başına ortalama üretim 300 kg. olarak düşünüldüğü zaman yıllık üretim 3000x300:900.000 kg.’dır. Bununda gönümüz koşullarında değerlendirilmesi halinde köyümüze tanıtım ve gelir sağlamaktadır.



MEYVECİLİK


Köy de özellikle kiraz bahçeciliği son yıllarda gelişme göstermiştir. Yaklaşık 700 dekar kiraz bahçesi bulunmaktadır. Dekar başına 100 ağaç ekimi yapıldığı düşünüldüğü zaman kasabada toplam 12.000 adet elma ağacı bulunmaktadır. Yıllık üretim olarak ağaç başı ortalama 50 kg ürün alındığında, toplam olarak 12000x50:600.000 kg mı bulmaktadır. Bununda günün koşullarında değerlendirildiği düşünülürse, köyümüze gelir getirmektedir.
Köyümüzde üretilen ürünlerin genel bir değerlendirilmesinin yanında,ürün ekilmeyip nadasa bırakılan arazide bulunmaktadır. Nadasa bırakılan arazi toplamı yıllık olarak 550 dekar civarındadır.





BÖYÜKBAŞ VE KÜÇÜKBAŞ HAYVAN ÜRETİMİ


Köyümüzde şu anda ortalama olarak 500 adet küçükbaş ve 50 adet büyükbaş hayvan bulunmaktadır. Köyümüzde günlük ortalama 200 litre civarında süt üretimi yapılmaktadır. Bununda yıllık olarak düşünüldüğü zaman 72.000. litre olup ,köyümüze katma gelir kattığı anlaşılmaktadır. Küçükbaş ve büyükbaş hayvan üretiminden doğan yıllık satışlardan da bir gelir elde edilmektedir.

Yukarıdaki değerlendirmelere bakıldığı zaman nüfusun büyük bir bölümünün yurt dışında olması nedeniyle köyümüzde ekilebilir arazi miktarının kalan nüfusa oranla fazla olması, köyümüzde yaşayan insanlara nispi bir zorluk getirmektedir. Bu zorluk insanlara çalışmaya alıştırmış ve değişik iş ve uğraşlar arayışına girmelerine neden olmuştur ve Karaman ve çevre illere göçü artırmıştır.

Köyümüzde özellikle son yıllardaki sulu tarıma geçişin sağlanması ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği, il genelinde çevreyle kıyaslandığı anda köyde yaşayanların durumlarının daha iyi bir konuma getirmekte olduğu görülmektedir. Bütün bu değerlendirmeleri göz önünde tuttuğumuz zaman, köyde işsizlik çok fazla gözükmemektedir. Şu anda köyümüzde yaşayan, ancak % 5’ lerle ifade edilebilecek bir nüfus oranı vardır. Ancak bu demek değildir ki Gurbette yaşayanları doğup büyüdükleri unutmuş değildir. Ülkenin tüm tarım ve hayvancılık sektöründe meydana gelen dalgalanma ve sıkıntı köy halkı içinde yaşanan bir gerçektir. Özellikle son yıllardaki girdi maliyetlerinin artması ve tarım ürünlerinin fiyatlarının düşmesi köylünün sıkıntısını artırmaktadır.


ÇUKURBAĞ’DA YAPILAŞMA

Çukurbağ genelde kerpiç evlerden oluşmakta idi. Bu evler ortada sekaltı denen bir aralık olmak üzere karşılıklı iki oda veya bir sekaltı bir odadan oluşmakta idi, Evler toprak ve saman karışımı çamur baskısı ile yapılan kerpiçten yapılır, damı özellikle soğla mevkiinde oluşan kamış bitkisinin direk üzerine örtülerek üzerinin önce samanla, saman üzerinin de toprakla kapatılması ile oluşurdu. Duvarlar çamur sıva ile kaplanır, çamur sıva üzeri ak cıla toprağı ile cilalanırdı. Evlerin dış cepheleri beyaz temel, altları da temel cilası olarak sarı toprakla cilalanırdı. Avlu içerisinde bir adet günümüzün mutfak olarak tabir edildiği ancak yerel dilde aşene olarak belirtilen bir yapı oluşturulur, burada yapılan tandırla ekmek yapılır ve tüm yiyecek maddeleri burada saklanırdı. Tuvalette genelde havlulunun kenar bir köşesine yapılır genelde evlerden uzak tutulurdu. Banyo olarak ilk yıllarda toprak yapılaşmanın içerisinde duvarlarda oluşturulan ancak bir insan sığacak kadar genişliği olan oval biçimde yapılmış ve gusulhane olarak tanımlanan yerler kullanılırdı. Ancak zamanla tahta işlemeciliği yayılınca bu iki oda arasında yapılan ahşap bölme içerisine alındı ve birazda genişlemiş oldu. Ancak bütün bu yapılaşma süreci zamanla yok olmaya yüz tutmuştur. Günümüzde artık toprak olgusu neredeyse tamamen yok olmak üzere. Evler genel olarak modern biçimde betonarme olarak yapılmakta ve eski yapılaşma tamamen yok olmaktadır. Kamış olayı artık tamamen bitmiş durumda, çatılar artık kiremitle kaplanmaktadır. İnsanlar kamışı düşünse bile  bölgede bitmiş durumdadır.
Evlerde sergi olarak, eski evlerde genelde 12 adet dayama yastık ve 1,5x4 ebatlarında el dokuması bir çift halı kullanılmaktadır. Bazı evlerde divan olarak tabir edilen ve evin dip köşesi olarak bilinen yere ahşaptan biraz yüksekçe yapılan oturma yerleri yapılmaktaydı.
Günümüzde insanlar artık kanepe, koltuk gibi evlerin durumuna göre her türlü eşyayı kullanmaktadır.
Mutfak eşyası olarak ekmek yapmak için senit, oklava ve isiranı, yemek yapmakta kullanılan guşane, kirtikli pilav tabakları, aliminyum kaplar, bakır kazanlar bulnmaktadır. Ancak günümüzde insanlar çelik ile tanıştıktan sonra tamamen bir değişim yaşanmış bu kapların çoğu artık yok olmuştur.

ZANAAT VE MESLEKLER

Çukurbağ köyü halkı genel olarak tarım ve hayvancılıkla geçimini temin ettiği için özel bir sanatla ilgilenmemiş ve kasabada bu yolda bir gelişme olmamıştır. Özel bir meslek sahibi nerdeyse yok sayılmaktadır. Ancak evlenecek olan kızlar için yapılan el işlemesi çeyizler gerçekten görülmeye değerdir. Kızlar ilkokuldan çıktıktan sonra evleninceye kadar kendi çeyizlerini yaparlar. Bunlar yatak ,yorgan ve yastık örtüsü, yazma, namazlığa, yaygı gibi
adlandırılan çeyizlerdir. Günümüzü değerlendirirsek artık eski işlemeler yerine tamamen fabrikasyon ürünler, yaylı özel yataklar ve her türlü modern ev aletleri istenmektedir.

GİYİM KUŞAM

Yaşlı kadınlar başlarında beyaz veya siyah renkten oluşan çember, üzerlerinde zıbın olarak bilinen bir giysi, altlarına da don tabir edilen bir giysi giymektedirler. Ayakkabı olarak kışın mest lastik, yazın yemeni giyerler. Genç kızlar ise başlarına potala dedikleri beyaz bir başörtüsü, üzerlerine yazlık veya kışlık kazak, altlarına yine don denilen geniş giysi giyerler.

Yeni gelin olanlar başlarına yaşmak takarlar gelinlik süreleri geçtikten sonra onlarda yaşlı diye tabir ettiğimiz insanlar gibi giyerlerdi. Erkekler başlarında köylü şapkası olarak bilenen ve çok kenarlı olan bir şapka giyerler, üstlerine gömlek ve cemedan olarak adlandırılan bir giysi, altlarına da pantolon giyerlerdi. Ayakkabı olarak genelde çarık lastik ve yaşlılar mest lastik giyerlerdi.

Çocuklarda ise bir çocuk ilkokula başlayana kadar fistan olarak bilinen giysi giyerdi.
İlkokuldan sonra fistan kızların giysisi erkekler ise üste kazak alt kısma pantolon giyerlerdi.
Ayakkabı olarak yazın naylon delikli bir ayakkabı, kışın ise çarık lastik veya lastik çizme giyerlerdi. Yeni doğmuş çocuklar geniş bir bezin içine sarılır bezin alt kısmına kavrulmuş toprak konurdu. Çocuk bu toprağın içerisine kakasını yapardı. Toprak koymayanlar bez takarlar çocuk bezi batırdığı zaman bu bez anne tarafından sürekli yıkanır tekrar tekrar kullanılırdı.
Bütün bu giysileri sayarken tabiî ki günümüzde bunların pek çoğunun varlığından bile haberi olmayanlar çoğunluktadır. Kadınlarda zıbın ve çember kalkmış yerini sade bir başörtüsü almış, genç kızlarda ise günümüz modern giysileri tamamen kullanılır hale gelmiştir. Yeni doğan çocuklar için teknolojinin getirdiği tüm modern giysi ve bezler kullanılmaktadır. 

YÖRESEL HEKİMLİK VE YANLIŞ İNANIŞLAR

Yara Otu : Toroslarda yetişen bir bitki olup bu bitkinin suda kaynatılarak elde edilen çay kıvamına benzer sıvı, özellikle hayvanlarda oluşan yaralara sürülerek tedavisi sağlanır.
Patak Çekme : Özellikle halk arasında göbek düşmesi olarak tanımlanan karın ağrıları için uygulanır. Patak topraktan yapılmış ağız kısmı dar bir kaptır. Patak içerisinin havası yakıldıktan sonra göbek kısmına yapıştırılır. Yapıştırılan patak insanın karın kısmını içine çektikten hemen sonra kırılmalıdır aksi taktirde şahsın ölümüne yol açabilir. Böylece göbek yerine getirilmiş olur.
Bel Çekme : Genelde bel kayması, bel incimesi denilen hastalar için uygulanır. Hasta yüz üstü yatırılır bir kişi ayaklarına oturur bir kişide şahsın çene altıyla birlikte bir mendil bağlar şahıs konuşturulur. Şahsın kendini bıraktığı bir an gözetlenir. Böyle bir an yakalandığı an mendil asılarak yerine getirilir.
Karın ağrısı için uygulamalar: Katran topalağı , eğir otu, alagancık otu yedirilmesi
İstisar çıbanının yaktırılması
Temriye yazdırılması
Tüm uygulamalar gibi aşağıda belirteceğimiz uygulamalar artık neredeyse bitmek üzeredir.Bu uygulamalar.
Bel çekme : Yukarıda anlatılan bel çekme yöntemi çocuğu olmayan gelinler içinde uygulanır.

GELENEKSEL ÇOCUK OYUNLARI

Aşık
Bilye
Elibelikçi
Avudurum
Saplama
Durane
Akkoç kara koç
Gömmece
Gıcık
Kayısı çekirdeği ile yalak
Zambır yakalama
Uzun atlama
Kınıfi
Hımbıl
Kömbe
Sek sek
Kör ebe
Saksı
ürküş

KIZ İSTEME VE DÜĞÜNLER

Evlenecek çağda oğlu olan aileler çocuğun evlenmesine ve kimin kızının istenmesine genelde aile büyükleri karar verirdi. Oğlanın veya kızın pek tercih hakkı yoktu. Tabiî ki bu günümüzde geçerli olan bir durum değildir. Biz de geçmişte yaşanan gelenekler üzerinde durduğumuz için geçmişi anlatacağız.
Baba oğlunun evlenmesine karar verdiği zaman aile içerisinde uygun bir kız aranmaya başlanır. Aile büyükleri kendi aileleri için uygun gördükleri kızın evine önce oğlanın annesi ve bir yakını ile gündüz saatlerinde kıza bakmaya ve aileye haber vermeye giderler. Görücü olarak giden kadınlar döndükten sonra kız evinin tavrını aile içerisinde anlatırlar. Kızın istenmesine devam kararı alınırsa akşam baba ve yanına aldığı aile büyüklerinden birkaç kişi ile kız evine gidilerek dünürlük yapılır. Bu dünürlük birkaç gece devam edebilir. Kız evi bu işi uygun bulursa oğlan tarafına yapılması gereken eşyalar konusunda bilgi verir. Oğlan tarafı bu istekleri değerlendirir, bu istekler genelde birkaç dönüm arazi, altın olarak sarı lira, beş beşli veya karamusa olarak tabir edilen altınlar ile 12 dayama yastık, bir çift halı, yatak yorgandır. Üzerinde en çok tartışılan arazi ve altın miktarıdır. Kız evinin istekleri kabul edilirse oğlan tarafı hemen bir imam çağırarak birkaç kilo lokum ve bisküvi ile ağız tadı denen lokum yeme işi hoca efendinin okuması ile gerçekleşerek, iş resmileştirilmiş olur.
Artık kız ve oğlan nişanlıdır ama talihsizlikleri kızların nişanlısını görmesi yasaktır. Oğlan kız evini ziyarete gittiği zaman nişanlısı kaçarak saklanır, kendisini görmesine izin vermez.
Nişanlılık süresi genelde en az bir yıl sürmektedir. Düğünler genel olarak Sonbahar mevsiminde harman işlerinin tamamen bittiği zamanlarda yapılmaktadır. Nisanlanan kız artık kendi çeyizlerini işlemekle meşgul olur.
Ganne : Lokum yendikten sonra şerbet merasimi adı altında gün yapılır. Şerbet günü için ganne düzenlenir. Ganne eskiden sinialtı olarak söylenen ve genelde yemek sinilerinin altına konmak için ahşaptan yapılmış bir mutfak eşyasıdır. Gannenin ayakları çiçeklerle süslenir üzerine de işlemeli bezler örtülür ve etrafı altın takılarla dolandırılır. Akşam olduğu zaman ganne alınır şerbet kovaları ile birlikte kız evine gidilir. Gannenin korucuları vardır. Ganne korucuları tarafından kız evine teslim edilir. Bu sadece değer verilen bir süstür. Yapılan şerbet su ile karıştırılarak burada bulunan herkese bir bardak ikram edilir. Şerbet ikramından sonra o gece eğlenceyle tamamlanır. Ganneyi kız evine götüren koruculara kız evi tarafından çorap ve mendil hediye edilir.

Nişanlılık süresi içerisinde kurban bayramı yaşanırsa oğlan evi tarafından kız evine kurbanlık bir dişi koyun gönderilirdi. Bu koyun çeşitli süs boyaları ile süslenir, üzerine çeşitli takı ve hediyeler bağlanarak koyunla birlikte gönderilir. Koyunun dişi olması çoğalması ve bereketli olması anlamındadır.
Tabak : Tabak merasimi oğlan evi tarafından sadece kız ve ailesi için alınan hadiyelerle bir sini içerisine doldurulmuş çerezden oluşur. Oğlan evi tarafından hazırlanan hediye çerez paketleri kendi yakın akrabaları tarafından törenle götürülür. Burada yemekler yenir ve dağılınır. Kız evide çerez getirilen siniye baklava döker kendileri tarafından damat ve aile içerisine alınan hediyeleri oğlan evine götürürler.


Sini : Sini merasimi biraz daha geniş kapsamlıdır. Büyük bir sini içerisine halk arasında taktak helva, küncülü helva, üzüm , şeker, fıstık gibi yiyecekler konur. Damat evi tarafından kıza, aile fertlerine ve yakın akrabalarına almış olduğu hediyeler çeşitli bohçalar halinde paketlenerek, yaklaşık on veya onbeş yeni gelin ve genç kızlardan oluşan bir kalabalıkla kız evine getirilir. Burada yemekler yenir. Bu sinide damadın tüm yakınları kız evine gelmiştir. Çünkü takı merasimi vardır. Dayısı, amcası almış olduğu hediyeyi burada kıza takarlar. Takı genelde para ve altından oluşur. Kız evi takılan takıların tamamını bir kağıda dökerek takı değerine göre hediyesini hazırlar. Hediyeler aynı törenle damat evine iletilir.
Artık tüm işler bitmiş, sıra düğüne gelmiştir. İki aile bir araya gelerek düğün gününü belirlerler. Düğün kına yakma merasimi ile başlamış olur.
Kına damat yakınlarının kız evine giderek gelin adayının başına törenle kına yakmasıdır.
Kına yakılması ile düğün başlamıştır. Düğün tam 3 gün sürer .
Düğün akşamları kız evi tarafından hazırlanmış genelde halk arasında ahır olarak bilinen hayvan barınaklarında yapılırdı. Çünkü düğünler sonbahar mevsiminde yapıldığı için havalar soğuktur. Düğünde kadınların eğlenmesi ve oyunlarını sergilemesi def çalmasını bilen iki kadın tarafından yapılırdı. Müzik aletleri olmadığı için def çalınır kadınlarda tahta kaşıklarla oynarlardı. Gelin oynadığı zaman damat tarafı para takar bu paralar defçiye verilirdi. Defçi de bunu bildiği için gelini belli aralıklarla oyuna davet ederdi.
Düğün başladıktan sonra 1,2 ve 3 gün kız ve oğlan evi akrabaları ile köyden katılanlar tarafından eğlenmeyle geçerdi.

ÇANGILLI 

 Düğünlerde resmi bir davet yoktu isteyen dileyen düğüne katılırdı. Düğüne çangıllı gelirdi. Çangıllı elleri ve yüzü gözü boyanmış sırtına deri geçirilmiş Sırtında Çangıl denen tef olan oyuncudur. Çangıllın dede denilen oyun ortağı düğüne geldiği zaman elinde uzun bir deyneği vardı. Dede denen oyuncu efelik yapar gözünü tuttuğunu oyuna kaldırır oynatırdı. Çangıllı ve Dedenin yanında kadın kılığına sokulmuş oyuncu vardı. Çangıllı kendiside oynayabilir kadın kılıgına girmiş geline  çeşitli kurlar yaparak düğünün renklenmesini daha bir eğlenceli olmasını sağlardı. Toplanan köy halkı gelini kaçırmaya çalışır Dedenin sırtına bağlanan yastığa vurulur Çangıllının gelini kaçırmaya çalışanları elindeki boyayla boyaması ve Dedenin toplananlara
 deynekle vurması eğlencenin başka bir boyutuydu.


Kız evinde öğleyin yemek yendikten sonra yengeler oynar ve eğlenirdi. Ogün yengeler ayrıldıktan sonra davet edilen nişanlı gelin adayları süslenerek ikindi üzeri kız evine
getirilirdi. Bu gelin adayları yanında genç kızlarda süslenirdi. İkindi başlayan bu eğlenceye kızlar denirdi. Tabiî ki köyün tüm kızları kızlara bakmaya gelince bekar erkekleri de düğün evinin önünde gelen kızları süzerlerdi. Akşam olduktan sonra süslenmiş olan gelin adaylarına damat tarafından hazırlanmış çerez ve hediye bohçası atılırdı. Süslenmiş bütün kızlara da kendi yakınları tarafından fındık fıstık gibi çerez dolu mendiller atılırdı. Atılırdı diyoruz çünkü hediye bohçası geldiği zaman gelin adayı veya süslenmiş kızın adı bütün kızların d
amat tarafında ise düğün alayı, damat tarafının durumuna göre yapılırdı. Ekonomik durumu daha iyi olanlar kına ile birlikte çalgıcı takımı ile eğlenmeye başlanırdı. 

Gelin damadın evine gelmeden bir gün önce damat evi tarafından bütün köy halkına vemek verirdi. Bu yemekler çorba, dolma, bamya, tatlı nane, nohutlu, pilav ve hoşaf dan oluşmaktaydı. Bu yemekler büyük kazanlarda yapılırdı. Bu yemeklerin yapımı köyde aşçı olarak bilinen bir kadın tarafından organize edilirdi. Yemek pişirilme işi için ihtiyaç olunan odun, köyde bulunan nişanlı gençler tarafından karşılanırdı. Bir gün öncesinden köyde nişanlı olan bütün erkekler dağa odun kesmeye giderlerdi. Nişanlı olan bu gençler dağdan odun yapıp eşeklere yükledikten sonra köyde nodalar olarak bilenen köyün üst kısmında durdurulurlardı. Burada hepsi elbiselerini değiştirir yeni elbiseler giyerlerdi. Tamamı silahlarla kuşanan nişanlı gençlerin başında bir yiğitbaşı olurdu. Yiğitbaşı yürüse herkes yürür, durursa herkes dururdu. Yiğitbaşı silahını nereye doğrultur ateş ederse arkadan gelen bütün gençler oraya ateş ederlerdi. Böylece tüm köy dolaşılırdı. Dağdan toplanan odunların tamamını da damat evine yıkarlardı. Ertesi gün yapılacak yemekte kullanılması içindi. Düğünün son gecesi çalgı ile birlikte kız evine kına yakmadan dönüldükten sonra damadın yanında yer alacak, onu koruyacak bir sadıç seçilirdi. Sadıç yakın akraba veya arkadaşından ve bekar olurdu. Sadıç seçme işi çalgıcıların sadıç adayı varmı demesiyle adaylar meydana sıralanırdı. Sıralanan adaylar sıra ile öksürtülür en iyi öksürene verileceği ilan edilirdi. Tabiî ki herkes öksürür ama damat tarafından belirlenen aday seçilmiş sayılırdı. Sadıç seçme işi yapıldıktan sonra kız evinden damat için verilen kına getirilir damat ve sadıçın avuçlarının içerisine sembolik olarak yakılarak her ikisi oynatılırdı.

Artık son gündür ve gelin alınacaktır. Önce damat tıraşı yapılır. Damat tıraşının bitimi ile birlikte at arabaları koşularak gelin almaya gidilirdi. Gelin ve çeyiz sandığı damat akrabaları tarafından bir bedel karşılığı kurtarılır ve arabalara bindirilerek damat evine gidilirdi. Damat eline bir mendil çerez almış damda beklemektedir.
Gelin at arabasından indirilerek damadın durduğu damın altına durdurulur damat da elindeki çerezi gelinin başından aşağı dökerdi. Sadıc da hazırlamış olduğu su dolu içerisinde bozuk para olan testisi kırılacak şekilde başka bir yere atardı. Testi kırılır paralar dağılınca tabiî ki kapmak isteyen çocukların her tarafı testideki sudan dolayı çamur olurdu. Böylelikle artık düğün tamamlanmış gelin damat evinde gerdek gecesini beklemeye başlayacaktır. Damat o gün sadıc tarafından bir eve götürülürdü. Damat eve giren herkese ayağa kalkmak zorunda idi. Otur demeden de oturamazdı. Bazıları otur yerine tek ayak üstünde bekle dese onu da yapmak zorundaydı. Damat gerdeğe girmeden yatsı namazına gitmek ve imamla evine gelmek 
zorunda idi. Baba oğlunu camiye götürmek için arkadaşlarının yanına gelir onlardan izin isterdi. Burada damadın arkadaşları babasından her şeyi isteyebilirdi. Bu pazarlığı tamamlamadan istekleri yerine getirmeden babası oğlunu alıp camiye gidemezdi. Tabiî ki bu istekler çok abartılı değil, yapılabilecek şeylerdi. ( Para olabilir, bir koyun olabilir.)

Damat, sadıç ve babası yatsı namazını birlikte kıldıktan sonra imam ile damadın evine gidilirdi. Burada damadın arkadaşları damadı yalnız bırakmaz onlarda gelirdi. Damat gerdeğe gireceği odanın kapı önünde durur imamda dua okur ve İmamın okuma işi bitip amin dedikten sonra damat burada bulunanların elini öper, uyanık olursa dayak yemeden eve girer ama biraz yavaş davranırsa arkadaşları tarafından yumruklanırdı.

Köy Şenliği 

Köyümüzde senelerdir organize edilen ve büyük bir başarıyla yapılan Şenlik ve Festival ile ilgili ayrıca bir sayfa hazırlayacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Köyümüz Hatice turan vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.